Ana Sayfa

17 Haziran 2011 Cuma

Haziran DOLUsu...

Soğuk kış günlerinde pencereden karı, baharlarda yağan yağmuru seyretmek, benim gibi pek çok kişiyi de mutlu ediyordur diye düşünüyorum...

Kar ve yağmur güzel de, yağan dolu olursa pek çok şeye zarar veriyor maalesef...

Dün öğlen Ankara'ya yağan limon büyüklüğündeki dolu gibi...


Dolu yağışını birkaç kez pencereden izlemiş, ama hiç dolu yağarken dışarıda olmamıştım.

Dün öğlen vakti, kızımızın diploma törenine gitmek üzere eşimle arabaya bindik. Dışarıda yağmur yağıyordu. Daha Konya yoluna yeni çıkmıştık ki, bir anda şiddetli bir dolu yağışı başladı. Arabanın üzerine ve camlarına düşen dolu taneleri sanki taş yağıyormuş gibi gürültü çıkartıyordu.


Biz dahil bütün arabalardakiler ne yapacağını şaşırmış bir şekilde, kimi arabasını sağa çekip duruyor, kimi yol ortasında ne yapacağını bilemeden bekliyordu.

Eşim korkuyla arabayı sürmeye çalışırken, ben de patlama olasılığına karşı, bir elimle camı tutup, diğer elimdeki çantamı da suratımı korumak için kafama siper ediyordum. (Şimdi düşünüyorum da can korkusuyla pek komik bir durumdaymışım:)))

Sanki o an dünyanın sonu gelmişti...!

Zorla, 500 metre ilerideki bir benzinciye attık kendimizi. Ancak benzincinin arkasında yarı kuytu bir yer bulabildik arabamıza ve dolunun geçmesini beklemeye başladık.


Her yer 10 dakika içerisinde kar yağmış gibi bembeyaz olmuş, kimi arabaların tekerlekleri dolunun içine gömülmüş, kimisi de patinaj yaparak kayıyordu.

15-20 dakika sonra dolu kesilip, yağmura bıraktı yerini. Biz de arabanın üzerindeki doluları büyük bir uğraşla temizleyip, ağır ağır yola koyulduk.

Konya yolu gidişi tamamen kapanmıştı. Arabalar kaymamak için oldukları yerden kımıldayamıyorlardı.

Biraz yol almıştık ki, sanki biraz önce yaşadıklarımız hayalmiş gibi, yolda sadece yağmurun ıslaklığı kaldı.

Biraz geç olsa da kızımızın diploma törenine yetişebildik.

Hiç durmadı eve gelene kadar yağmur...

Bereketiyle geldi kızımızın diploması...












11 Haziran 2011 Cumartesi

Rüyam "gerçek" oldu

Genellikle sabaha karşı gördüğüm rüyaları, çoğu zaman uyandığımda hatırlayabiliyorum.

Eğer beni mutlu eden rüyalarsa, bütün gün keyfini çıkarıyor, hatta yorumlamaya çalışıyorum kendimce...

Uzun senelerdir yaşadığım bir rüya gerçeği var ki; ya ben yaratıyorum, ya da yaratılıyor, bilmiyorum...!

Birileriyle kucaklaştığımı, sevdiklerime sarıldığımı veya öptüğümü gördüğümde, rüyamdaki kişi veya kişilerle aynı gün veya birkaç gün içerisinde tesadüfen karşılaşıyor, onlardan haber alıyor veya görüşüyorum.

Perşembe günü sabaha karşı, canım oğlumu gördüm rüyamda...

Türkiye'ye gelmiş. Uzanmış yatıyor yatakta, ben de yanına uzanıp, bir yandan sarılıp öpüyor, bir yandan da sohbet ediyorum onunla...

Uyandığımda ilk işim, ona mesaj atmak oldu. (Her rüyama girdiğinde sağlık haberlerini almak için mutlaka ararım.) İyi olduğu haberini aldım, ama hiç gelmekten bahsetmedi. Ben de zaten buna ihtimal vermediğimden sorma gereği bile duymadım. Rüyamı eşime anlatıp "hayırdır inşallah" deyip geçtik.

Cuma sabahı saat 8.30 a geliyorduki, eşimin cep telefonu çaldı. Kendisi henüz uyanmamışti ve bu saatte onu pek kimse aramazdı...

Telefona baktım...arayan oğlumdu. "İstanbul'dayım" diyordu, "Beni 9.45 de havaalanından alabilirmisiniz?"...

Hem çok şaşırmış, hem de çok, ama çok sevinmiştim.

Rüyam beni yine yanıltmamış, bu sefer de gerçek olmuştu...


7 Haziran 2011 Salı

Kakaolu, cevizli kek

Bugün bir tembellik oturdu adeta üzerime, hiç canım dışarı çıkmak istemedi...

Halbuki hava çok güzel, güneşli ve hiç yağmur bulutu yok gökyüzünde...

Gazete ve kahve keyfimin arkasından, pasta türü birşeyler yapmak için mutfağa girdim. Ne yapsam diye bakınırken, aklıma epeydir kek yapmadığım geldi. Canım brownie türü birşeyler istiyordu. Lakin onun hepimiz için biraz ağır geleceğini düşünerek, kakaolu, az şekerli, daha masum bir kek yapmaya karar verdim.

Malzemeleri karıştırırken, "cevizde yakışır buna" diye düşünüyordum ki, kızımın içinde meyve ve kuruyemiş olan kekleri pek sevmediği geldi aklıma.

Ben de malzemeyi 2 ayrı kek kalıbına paylaştırarak, birinin içine ceviz koyup (ağıza gelecek cinsten), portakal kabuğu rendeledim.

Harika oldu...


Bugünkü yazımı, bloguma değişik katkılarda bulunan, çok sevdiğim bir arkadaşıma ithaf ediyorum.
Onun istediği gibi olmadı ama, çalışacağız artık...!

Bekliyorum arkadaşım, çayı koydum...


3 Haziran 2011 Cuma

Bencillik

''Bencillik; canınızın istediği gibi yaşamak değil, başkalarından sürekli kendi istediğiniz gibi yaşamalarını talep etmektir.''
                                                                      Oscar Wilde

"Ben" duygusu yaradılışımızın içinde olan, kişilik yapımıza göre dışa vurduğumuz, veya engelleyebildiğimiz bir dürtü...

"Bencillik" ise biraz daha güçlü bir kavram, "Ben" in çok gelişmiş hali sanki...

Hepimizin içindeki "ben" in baskın olma şekli...

"Ben" duygusu kuvvetli olan kişiler, "Oscar Wilde" in dediği gibi, bir yandan canlarının istediği gibi yaşamaya çalışırken (ki ben, hayatı yaşarken, kimseye zarar vermemek kaydıyla, kişisel mutluluğumuzu da önceliklerimiz arasına almamız gerektiğini düşünürum), diğer yandan da başkalarını  kendi çizdikleri yola , bazen sorgusuz sualsiz, bazen cebren ve hileyle, bazen de duyguları işin içine katarak, dahil etmeye çalışırlar.

En basit örneğiyle, hepimiz çocuklarımızın mutlu, sağlıklı, başarılı insanlar olmasını isteriz. Onları yetiştirirken de, onlar için doğrunun tanımını kendimiz yapar ve o doğru çerçevesinde davranmalarını bekleriz.

Elbette tecrübe dediğimiz bir dizi hatayı, bizler yaşayarak elde etmişizdir ve sevdiklerimizi de bu tecrübelerimizden faydalandırma arzusudur asıl amacımız. Yani kendimizce masum bir uyarıdır yaptığımız...

Oysa çoğu zaman unuturuz, onların da kendi başlarına bir birey olduklarını ve bu hayatı kendi tercihleriyle yaşamaya  hakları olduğunu...

Tabi bu işin en masum yanı aslında...

Her türlü olayda kendi çıkarları doğrultusunda gidişatı çizmeye çalışan, etrafındakilerin isteklerini, beklentilerini, ihtiyaçlarını çoğu zaman hiçe sayan pek çok insan var yaşamımızda tanıdığımız...

Yüreğimize sığdıramadığımız ne çok olayla karşilaşıyoruz, inanamıyoruz, hayrete düşüyoruz çoğu zaman...

Bencillik denen olgunun sınırı yok aslına bakılırsa...

Mühim olan, bize sunulan hayatı tercihlerimize göre belirleyip yaşarken, seçtiğimiz yolun daha az virajlı, keskin ve tehlikesiz olması için dua etmektir.