Ana Sayfa

6 Temmuz 2012 Cuma

O benim işte...

Birkaç gündür kendimi, karakterimi, davranışlarımı, hal ve tavırlarımı analiz ediyorum....
Değiştim mi acaba, yapmacık mı davranıyorum etrafımdakilere karşı diyorum. Yani söylediklerim, yazdıklarım asıl benden farklı mı?
Kişilik bölünmesi mi yaşıyorum?

Düşünüyorum da, aynen kendim gibiyim gibi geliyor bana...
Yazdıklarım hep içimden gelenler, doğal düşüncelerim hepsi....
Çocukluğumdan beri hiç değişmedi aynı... biraz daha fazla konuşmamın haricinde, yapmayı sevdiklerim de, yaptıklarım da aynı....
Önceliklerim şartlara göre değişkenlik göstermiş sadece....

Yaşın ve hayatın getirdikleri, elbette biraz farklılaştırıyor insanı ama, karakterler pek değişmiyor. Zaten insan 7 sinde neyse 70 inde de odur derler ya...

Hayatı algılama biçimimde biraz değişiklikler olduğunu farkediyorum. Bir de karşılaştığım durumlara gösterdiğim tepkiler değişti sanki. O zamanlar çok üzüldüğüm şeylere şimdilerde daha az üzülüyorum. İnsanların davranışları beni artık eskisi kadar yaralamıyor. Ya da sessiz kalmayı seçtiğim bazı durumlara şimdilerde tepki gösterebiliyorum.  Nedeni, niçini çok sorgulamıyorum. Çoğu şeyi tevekkülle karşılayabiliyorum. Yapmam gerektiğini düşündüklerimi ve mutlu olduğum şeyleri yapmaya çalışıyorum...

Uzun zamandır çevremdeki kişileri oldukları gibi kabul etmeyi öğrendim.
Hayatta tek değiştirebileceğim kişinin kendim olduğunun idrakına vardığımdan ve sadece kendi bakış açımı değiştirmem gerektiğini anladığımdan beri, artık duygularımı kontrol edebiliyor, üzüntülerimin daha kısa sürede üstesinden gelebiliyorum.
Kimilerinin bencillik diye yorumladığı birşeyi yapıyorum aslında.... artık hiç kimsenin beni üzmesine izin vermiyorum.
Yani, tercihlerimi ve hayattaki önceliklerimi belirliyor, vazgeçemeyeceğim ve hep hayatımda olmalarını arzu ettiğim kişileri, oldukları gibi kabul etmeyi seçiyorum. Çünkü onları çok seviyorum.... Diğer kişilerin ise beni üzmemeleri kaydıyla, sadece istediğim ölçüde ve sürede  hayatımda olmalarına izin veriyorum. Bu benim tercihim....

İnsanız.... elbette hiçbirimizin davranışları hergün aynı olamıyor, yada olaylara verdiğimiz tepkileri, kimi zaman o günkü ruh halimiz belirleyebiliyor. Lakin karakterimiz hep aynı kalıyor, bence hiç değişmiyor. Sadece karşımızdaki insanların bize davranışlarına göre, onlara karşı tavrımız değişkenlik gösterebiliyor........ o kadar.


17 Haziran 2012 Pazar

Anılarda kalanlar

Anne ve baba olduktan sonra, hele biraz da yaş kemale erince, insan anne ve babasının değerini daha fazla anlıyor...
Onlara verdiğimiz değerin sadece 1 günle sınırlanması elbette mümkün değil...
Bu özel günler ancak, yüreğimizdeki değerlerini bir kez daha hatırlamamıza vesile olabiliyor.

Hafızamda bugün gibi hatırladığım  bir görüntü var....
Bir öğle tenefüsü ve ben her zamanki gibi okuldan öğle yemeğimi yemek  için eve geliyorum... 10 yaşındayım...
Apartmanımızın merdivenlerini çıkarken benimle yaşıt olan kapıcımızın kızı Songül'ün arkamdan gelerek, "annen ölmüş" demesiyle başlıyor asıl  hikaye....
O an, onun söylediğine hiç inanmadığımı hatırlıyorum... merdivenleri üçer beşer çıkarak kapımızın zilini çalıyorum...
Kapıyı kimin açtığını hatırlamıyorum ama, evimiz hıncahınç dolu, tüm akraba ve tanıdıklar oradalar...
Sessiz bir üzüntü hakim evde, kimse benimle konuşmuyor...
"Babam nerede?" diye soruyorum...
"Odasında, şimdi gitme yanına" diyor birileri...
Koridorun sonundaki odasına bakıyorum, kapısı kapalı... Hiç düşünmeden kapıyı açarak odaya giriyorum.
Babam, yatağın ayak ucuna oturmuş, kafası önünde, üzgün düşünüyor...
"Ne oldu babacığım?" diye soruyorum...
Sanki cevabı bilmiyormuş gibi yüzüme bakıyor ve yavaşça "Annen bir ameliyat daha olacakmış" diyor.
1 gün önce açık kalp ameliyatı olan annemin 2. bir ameliyata girecek olmasının onu niye bu kadar üzdüğünü anlamaya çalışarak, (biraz önce Songül'ün "annen ölmüş" sözünü tümden unutarak)  "Annem iyi ama di mi?" gibi birşeyler söylüyorum.
Yine bir süre susuyor, sonra ellerimi tutup, gözlerimin içine bakarak "Kızım bundan sonra artık annen yok, biz ikimiz herşeyimizi paylaşacağız, birbirimize destek olacağız, annensiz yaşamayı beraberce öğreneceğiz ve ben, anneciğinin yerini tutmaya çalışacağım." diyor.
Sadece o an "Annem öldü mü benim?" diye sorduğumu hatırlıyorum. Sonrası yüreğimdeki acı ve gözyaşları.....

Bundan sonrasında asıl ve çok önemli olan; canım babacığımın, beraber geçirdiğimiz  27 senenin her anında sözünü tutarak, benim için hem anne hem de baba olmayı en mükemmel şekilde başarmasıydı....
Ki.... ben, onun da ölümüne şahit olduğum gün.... gerçekten o gün, sadece babamı değil, annemi de aynı anda kaybettiğim gerçeğiyle çok acı bir şekilde yüzleştim...

Bugün ve hergün onu saygı, sevgi ve sonsuz bir özlemle anıyorum...
Işıklar içerinde yat canım babacığım....








15 Haziran 2012 Cuma

Çok şey istiyorum...


Saçlardaki aklar artıp, ağrımayan yerler başlayınca ağrımaya, yorgunluk bedende daha çok hissedilmeye başlayınca yarım asrı geride bıraktığını iyice anlıyor insan....
Çocukluğumda 40 yaşına gelmiş insanları yaşlı kategorisine koyar, hele hele 50 yi geçtiyse tümden ihtiyar olarak algılardım...
Heyhat.... nasıl geçiyor zaman....

Aslında ben kendimi yaşlanmış hissetmiyorum, sadece yaş alarak büyüyorum, gelişiyorum...
Hem ruhen hem bedenen olgunlaşıyorum...
Daha çok yapacaklarım var hayatta diye düşünüyorum...
Gerçekleşmesini beklediğim hayallerim var...
Kendimce planladığım umutlarım var...

Her insan gibi benim de yaşadığım zorluklar oldu hayatta, tükendiğim, vazgeçtiğim zamanlar...
Lakin çok da mutlu, çok da huzurlu geçirdiğim zamanlar hiç de az değil  hayatımda...
Zorlukların bana güç kattığına inanırım. Hemen pes etmem, çekilmem, sinmem, dayanma gücümü hiç yitirmem... yani kolaya hiç kaçmam ben...
Aksine hayatın bana sunduklarını anlamaya, almam gereken dersleri almaya çalışırım.

Daha çok umutlarım var hayatta...
Öncelikle sevgili eşimle beraber daha çok uzun seneler neşemizi sevincimizi, acımızı kederimizi omuz omuza yaşamayı, paylaşmayı ve sağlıkla yaşlanmayı istiyorum...
Çocuklarımızı hep sağlıklı, mutlu, huzurlu kendi yuvalarında görmeyi istiyorum...
Torunlarımla oyun oynamayı, onlara masal anlatmayı istiyorum....
Daha çok dolunay seyretmeyi, gökkuşağı görmeyi istiyorum...
Açlığın, savaşın olmadığı bir dünya birliği görmeyi istiyorum...
Yaşam su gibi akıp geçerken, benim, tüm sevdiklerimin ve dünyadaki bütün canlıların her günlerinin "hayatımızın en güzel günü" gibi olmasını istiyorum...

VE.... daha çok şey istiyorum....


20 Mayıs 2012 Pazar

Yağmur yağıyor...

Seviyorum; yağmurdan sonraki toprak kokusunu, yeşeren ağaçları, yemyeşil çimenleri, ardından açan güneşi ve kocaman oluşan gökkuşağını...
Doğanın gülümsemesine vesile olan yağmuru seviyorum...

Çocukluğumda yağmurda yürümek, yerde oluşan yağmur sularına basmak hoşuma giderdi.
Şimdi ise pencereden seyretmeyi seviyorum.
Keyifli zamanlarda, geniş vakitlerde gazete kitap okurken, çay kahve içerken...
Hatta yağmuru seyrederken düşüncelere dalmayı seviyorum.
Yağmurun sesini dinlemek kafamı boşaltıyor sanki...
Kimi zamanda hüzünlendiriyor biraz insanı...

Birkaç gündür aralıklarla yağıyor yağmur...
Anladım ki; ben yağmurla beraber ağlamayı da seviyormuşum...



4 Mayıs 2012 Cuma

Cadı kraliçenin aynası...

Ayna ayna söyle bana...!
Kendimize zaman zaman ayna tutsak ve aynadaki kişiyle konuşabilsek...
"Beni bana anlat bakalım" desek....
"Ben nasıl biriyim sence?"..............
Neler söyler bize ayna?

Başkalarını rahatça eleştiriyoruz da, kendimize gelince sahiden dürüstçe özeleştiri yapabiliyormuyuz acaba?
Bir an kızımızın "herşeyimi eleştiriyorsunuz" sözüne kulak verebilsek...
Ya da bizi eleştiren insanları tek tek aklımıza getirsek ve şöyle düşünsek...
Evren karşımıza bizi bize anlatan kişileri mi çıkarıyor?
...........
Biz birisini yargılarken, belki bir başkasıda bizi yargılıyor...
Neden?
Evren, biz birilerini eleştirdiğimiz için mi hep karşımıza bizi eleştiren birilerini çıkarıyor acaba....?
Olasılığı var mı?... Neden olmasın.

Hayatı yaşarken önümüze güzellikler kadar zorluklarda çıkıyor...
Bunlarla başetme yollarını ararken, hayatımızın amacınıda  anlamaya çalışmalıyız bence...
İyiden de kötüden de mümkün olabildiğince ders çıkarmaya çalışmalıyız.
Çünkü biz anlayana kadar aynı zorlukları tekrar tekrar önümüze bir başka şekilde koyuyor hayat... ta ki anlayana dek, ta ki olaylardan ders çıkarana dek...

Kendi bakış açımızı değiştirerek, bu hayatta daha mutlu yaşanabileceğini düşünüyorum.
Tabi arada sırada aynalarla konuşarak...



1 Mayıs 2012 Salı

Her gün bahar olsun



1 tane daha "ben" yok bu dünyada...
Benim sevdiklerimden de yok 1 tane daha....

İnsan çok değerli ve özel...

Hep yıldızlarla dolu olsun hayatımız...
Güneş hiç kaybolmasın gökyüzünden...
Dolunayın ışığı aydınlatsın karanlığı...
Hiç yokolmasın gökkuşağı..... 7 rengiyle çevrelesin tüm benliğimizi....
Şans her zaman yanımızda, mutluluk hep içimizde olsun...
Her günümüz bahar olsun....
Ve biz her yeni güne, Hayatımızın En Güzel Günü olması için şans verelim....


23 Nisan 2012 Pazartesi

23 Nisan

"Bugün 23 Nisan neşe doluyor insan" derdik çocukken....
Sahiden de içimiz neşe dolardı, bayram sevincini yaşardık yürekten...
Sabahın erken saatlerinde kalkıp, hipodromdaki 23 Nisan etkinliklerini seyretmeye giderdik coşkuyla...
Akşamda fener alayı olurdu caddelerde...koşa koşa seyretmeye gittiğimizi hatırlıyorum rahmetli babamla...
Ne güzel günlermiş o günler....
Hatıralarda kalan çocukluğum ve o zamanın bayramları...
Bugün 23 Nisan... acaba çocukların içi neşe doluyor mu diye düşünüyorum.


14 Nisan 2012 Cumartesi

Ümit

Her yeni yıla, her yeni yaşa yeni umutlarla başlıyor insan....
Hep ümit ediyor daha iyi başlangıçlara vesile olsun bu günler diye...
Dilekler, temenniler birbiri ardına sıralanıyor, hem kendi hem de sevdikleri için...
Sanki hayatındaki geçmiş yaşanmışlıkları arkasında bırakıp yeni güzellikleri karşılamak ister gibi...
Kim bilir bir ümit işte...
Yaşamda hiç eksik olmaması gereken ümit...
Eski yıla, eski yaşa veda ederken insan, geçmişiyle de hesaplaşıyor...
Bence bu hesaplaşma biraz da olgunlaşmanın getirisi...
Hiç bitmiyor aslında o hesaplaşma;  her yeni yıl tekrarlanıyor yeniden, hep yeniden...
Zaten hayatta bu değil mi?  Başımıza gelenlerden ders çıkarabilmek...
Hiç bilmediğimiz halde yeninin ne getireceğini, hayatın bize ne sunacağını, yine de ümit ediyoruz. Ama ben inanıyorum, ümit ettiklerimizi bir gün yaşayacağımıza...
Elbet zamanı geldiğinde...
Ben eskinin yaşanmışlıklarını çok seviyorum aslında....
Her ne yaşanmışsa, iyisiyle kötüsüyle beni ben yapan, bugünün oluşmasına neden olan geçmişimi...
Ve geleceği oluşturacağım bugünümü ümit edip yaşamayı seviyorum...
16 Nisan benim doğum günüm........ve ben inanıyorum ki, yeni yaşımın tüm getirdikleri benim hep hayal ettiklerim olacak...



9 Mart 2012 Cuma

Eğleniyorum !

Emekli olduktan sonra, katılmadığım kurs, etkinlik, seminer kalmadı.

Son 2 yıldır doğru dürüst bir şeylerle uğraşmıyor, fırsat buldukça değişik yerlerde fotoğraf çekip, kendimce üzerlerinde oynayarak oyalananıyorum...

Bugünlerde yeni aldığım fotoğraf makinamın tüm inceliklerini öğrenmek, daha iyi fotoğraf karesi yakalamak için, her fırsatta elimde fotoğraf makinası, foto şipşakçi oldum...

Manzara, portre, obje.... ne bulursam fotoğrafını çekiyorum...
Gece ayrı gündüz ayrı...

Tabi bu arada evdekilerde nasiplerini alıyorlar... her şekilde ve her yerde paparazi şeklinde karşılarına çıkabiliyorum...:)

Onlar bu işe bazen kızsalar da, ben çok eğleniyorum....























28 Şubat 2012 Salı

Cemre mi düştü?


Kar hala yağıyor....
Bu sene ne çok kar yağdı Ankara'ya.....
Pek hoş sıcacık evin penceresinden kar seyretmek....lakin, dışarda kalan canlıları düşünmeden edemiyor insan...
Belki aylardır kar altında olan OTDÜ ormanında, her gün yürüyüş yapan insanların yanısıra, neredeyse bulvara kadar çıkmaya çalışan köpek, kurt ve tilkilerin de gezindiğini görmek mümkün olabiliyor.
Kuşlar mesela....uzun zamandır onları görmediğimi farkettim.  Kimbilir nerelerde koruma altına alıyorlar küçücük vücutlarını, nasıl besleniyorlar bu zor hava koşullarında.....
İkinci cemre de düştü ama, hava hala soğuk ve hala kar yağıyor Ankara'da...


25 Şubat 2012 Cumartesi

Gözlemci

Benim, kendimde sonradan fark ettiğim, belkide  istemeden alışkanlık haline getirdiğim insan davranışlarını gözlemlemek gibi bir huyum var......
Bazen bir şeyleri gözlemlerken yakalayabiliyorum kendimi....

Tanımadığım veya az tanıdığım kişilerin davranış şekillerini incelerken, aynı zamanda onların karakter özelliklerini de az çok algılayabiliyorum...
Çoğu zaman ilk bakışta sezgisel olarak gözlemlediğim kişilik yapılarının, daha sonraları değişik zamanlarda kesinleştiğine şahit olabiliyorum....
Tabi yanıldığım durumlarda olabiliyor nadiren....

Gelişen olaylar  karşısında insanların verdiği tepkiler, durumu karşılama biçimleri ve olaylara bakış açıları, kişilerin karakteristik özellikleri ve yapı farklılıkları nedeniyle değişkenlik gösterebiliyor...
Aynı zamanda o anki ruh halleri de etkileyebiliyor davranış biçimlerini....

Hani derler ya  insanlar birbirlerini ya içki masasında ya da seyahatte daha iyi tanırlarmış diye....
Birlikte gerçekleştirilen her seyahatte gerçek kişilikleri görme fırsatı yakalayabiliyor insan....
Davranışlar, tepkiler, hitaplar farklılaşabiliyor kimi zaman....bir de işin içine içki girdi mi, değişik kareler yakalanabiliyor....

Onu, beraber gittiğimiz 2 seyahatte tanıma ve gözlemleme fırsatım oldu...

Adının anlamı gibi faziletli, yüreği tertemiz, sevgi dolu birisi....
Çevresindekilerin dertlerine ortak olmayı amaç edinmiş, arkadaşları ve sevdikleri için kendi isteklerinden bile feragat edebilen, hoşgörü ve vericilikte sınır tanımayan bir kişilik yapısına sahip...
En önemlisi, doğal, samimi ve içten pazarlıksız...

Yani, yozlaşmaya yüz tutmuş, ben merkezci bir toplumda yaşayan nadir şahsiyetlerden biri bence....

Sevgilim eşimin çocukluk arkadaşı....


Okul yıllarından sonra pek çok arkadaşıyla bir şekilde yolları kesişmiş, hepsinin hayatında kendince farklılıklar yaratmış biri...

Öylesine uyumlu ve hoşgörülü ki, her gezide ilk akla gelen, belki de arkadaşları arasında en çok sevilen kişilerden biri olma özelliğine sahip...

Ben onu tanıdığım için çok mutluyum... keşke herkesin böyle bir arkadaşı, böylesi bir can dostu olabilse...

Dilerim hep sağlıklı, mutlu, yüreği kadar güzel bir yaşam sunar ona hayat....


18 Şubat 2012 Cumartesi

Bodrum'u gezerken...

Yaz tatili amaçlı gidilen yerlere kışın da bazen gitmeyi seviyorum....
İnsan daha farklı tatlar alıyor, deniz mevsimi olmayınca....
Gidilen yerin değişik mekanlarını gezip görme imkanı yaratıyor kendisine....

Ben de ilk defa kışın gittim Bodrum'a bu sene....yazın deniz ve güneşten feragat edip gitmeyi çok fazla tercih etmeyeceğimiz mekanlarını gezdik sevgili eşim ve arkadaşlarımızla....

Bunlardan biri Zeki Müren'in müze haline getirilerek ziyarete açılan muhteşem deniz manzaralı eviydi....

İkincisi Ekim 2011'de açılan  Deniz Müzesi ydi ve bence Bodrum'a çok şey katmıştı...

Bodrum'la özdeşleşen sünger avcılığında kullanılan pek çok malzeme ile "Halikarnas Balıkçısı" Cevat Şakir Kabaağaçlı'ya ait eserler ve fotoğraflar mevcut müzede....


Ayrıca değişik tekne maketleri ile muhtelif deniz ürünleri yer alıyor...

Bana en ilginç gelen bölüm ise "Hasan Güleşçi Deniz Kabukları Koleksiyonu" oldu...

Dünyanın çeşitli bölgelerinden toplanarak sergilenen 3000 deniz kabuğu.... inanılmaz boyut, şekil ve renklerde....gerçekten yakından görülmeye değer......










Umarım bu müzenin Bodrum turizmine de ayrıca katkısı olur....
Görülmeye değer çünkü....


17 Şubat 2012 Cuma

Sanat Güneşi

Bence Türkiye'de gelmiş geçmiş en iyi Türk Sanat Müziği yorumcusu Zeki Müren di.....
O,  aynı zamanda sahnede de büyük fark yaratmış, pek çok ilke imza atmış, her haliyle kendini Türk halkına sevdirip saydırmış bir kişiydi...
"Sanat Güneşi" ünvanını hak etmiş bir sanatçıydı....

15 gün önceki Bodrum seyahatimizde; uzun seneler oturduğu,  zamanının çoğunu orada geçirdiği, şu an "Zeki Müren Müzesi" olarak ziyarete açılan evini gezme fırsatımız oldu...

Sahnede kullandığı pek çok kıyafetinin teşhir edildiği, değişik fotoğraf ve plaklarının sergilendiği evde, kişisel olarak kullanılmış  mobilya ve aksesuarlarının ne kadar mutevazi olduğu dikkat çekiciydi....



Oturma odası........... misafirlerini burada kabul ettiği salon......




              Yatak odası...........yatağının örtüsü Buldan kumaşından dikilmiş, son derece sade bir örtü....





                                    Muhtelif sahne kıyafetleri...................




Evin bahçesindeki heykeli ve arabası...................

                                               
                          Terasından manzara....


"İyi ki burayı ziyaret etmişim" diye düşündüm evden çıkarken.....
Biz onu hep sahnede görmüştük yıllar boyu.....bu kadar mütevazi bir yaşamı olabileceği doğrusu hiç aklıma gelmemişti.....Nur içinde yatsın....


7 Şubat 2012 Salı

Dubai'yi yaşamak....


Gitmeyi düşündüğüm ama fırsat yaratamadığım bir gezi için ayağıma kadar gelen teklifi değerlendirmenin mutluluğunu yaşıyorum bugünlerde...

Merak ettiğim Dubai'ye, sevgili eşimin çocukluk arkadaşları ile, 4 günlük bir seyahatimiz oldu geçen hafta...

Güzel gün ve geceler geçirdik hep beraber, pek çok yeri gezip, değişik turlara katıldık.....ve kız kıza gezmenin tadını çıkardık hep beraber....

Dubai ve Abu-Dhabi görülmesi gereken yerler gerçekten. Gecesi ve gündüzü ayrı güzel...

Dubai'deki binaları internette görmüştüm ama bu kadar değişik mimari yapıyı yakından görmek çok daha etkileyiciydi.

Kocaman bir çölün nasıl olup da çiçekler ve ağaçlarla bezenmiş harika bir şehre dönüştüğünü anlamak, ancak para ve teknolojinin birleşimiyle açıklanabilir herhalde...





Altın çarşısı Dubai'nin en pırıltılı ve ilginç yerlerinden biri bence... Hayatımda görmediğim, hiç takamayacağım mücevherlerle dolu dükkanlar...
Abartılı takılar ve altından örülerek yapılmış kıyafetler gerçekten görülmeye değer... yani sadece görülmeye değer....




Pek çok harika otel var Dubai'de...
Dubai Marina'dan görünen manzara....  ve meşhur ilk 7 yıldızlı otel Burj Al Arab....


Burj Khalifa'da ki Armani otel'in 122. katından Dubai 'yi seyretmek gerçekten muhteşem.....






Ve otelde yediğimiz öğle yemeğindeki açık büfe görülmeye değer...
İlk defa yediğim altın süslemeli çikolatalı tart ve sütüne altın katılan peynirin de tadına bakmadan geçemedim doğrusu!....


Atlantis otel...


Crowne Plaza Hotel'de ki öğle yemeğimiz...




İlk defa bir Safari turuna katıldım...çok güzel ve ilginçdi... Çölde konvoy halinde onlarca jiple safari yapıp, akşam Bedevi çadırındaki yemekli eğlenceye katıldık....











Üzerine hurma pekmezi dökülen lokma tatlısı şahaneydi...


800 milyon Dolar'a mal olduğunu öğrendiğimiz, Abu-Dhabi'de ki Sheikh Zayed Camisi muhteşemdi...













Emirlerin sarayı öylesine şatafatlı ki.... Dubai Emiri atları çok sevdiğinden sarayın girişine ve üstüne altından at heykelleri yaptırmış....



Akşam yaptığımız gemi turu Dubai'i gece görme fırsatı doğurdu....biraz üşüsek de hoş bir geceydi...




Burada bir diğer ilgimi çeken şey de, taksi fiatlarının çok ucuz olmasına karşın taksi adedinin az olması...
Yolda taksilerin müşteri almaması, sadece otel ve alışveriş merkezlerinin önünden taksiye binmenin mümkün olması ve taksi şöförlerinin de acaip şekilde araba kullanması dikkatimi çekenler arasında....

Ayrıca Arab ülkelerinin bir kısmında görülen lüks yaşam, Dubai'de fazlasıyla göze batıyor...
Emirler pek çok bilbord, alışveriş merkezi ve binaların dış cephelerine kendi fotoğraflarını sergilemekten zevk alıyorlar adeta...




Sonuç olarak benim için güzel bir gezi olduğu kadar, güzel arkadaşlıkların da pekiştiği bir 4 gün olduğuna inanıyorum...

Başka seyahatlerde buluşmak umudu, ümidi ve dileğiyle....